Aynalarla konuşmalar II

"Dünyada görmek istediğin değişiklik ol"
Bir videoda denk geldim şu söze ve bir süredir de bu sözün demek istediği etrafında dönüp duruyorum.

Bir de dizi sahnesi var. O sahne de bana bu düşüncemde eşlik etti. Son zamanlarda yaptıklarım, olduğum yeri ve olmak istediğim yeri - belki de her bu yaşlarına gelen insan gibi - çokça düşünüyorum. Bulunduğum yeri her zaman şans olarak gördüğümü ve şükrettiğimi ilk cümlelerden söylemek, anlatmak istediğimin doğru anlaşılmasını pekiştirecektir. Gelelim söylemek istediklerime kaynaklık eden bir kaç konuya.

Şimdi sırtınızı yaslayıp, son yaptığınız en güzel hissettiren şeyi düşünün. Bulması zor olabilir, kendinize biraz daha zaman tanıyın ve çok eskiye gitse de tekrar düşünün. Yakınsa ve bulmuşsanız, uzaksa ve tozlu raflardan çıkarmışsanız; gelin bir de o güzel hissettiren o şeyin karşılık geldiği hissi bu yazıda bulmaya çalışalım. Bu yazı aracılığıyla da başkalarında. Nasıl mı? İlk olarak sabırsızlanmayarak. Yazıyı okumaya niyetlenmişseniz zaten güzel şeyler hissetmek için motivasyonunuz vardır. Yoksa da bu yazı belki bir başlangıç olur. "Yok ya!” demiyorsanız devam, diyorsanız da kendinize bir bardak papatya çayı koyup, gelin devam edelim.

Küçük bir köyde büyüdüm, bir arkadaşım bunun herkeste olan bir özellik olduğunu söyledi, ki haklı. Söylememin asıl sebebi, apartman ya da mahalle kültürü olmayan bir yerden gelmeyip, şu an bir apartmanda ve mahalle kültürüne -emsallerine oranla nispeten daha iyi durumda olsa da- uzak bir yerde yaşıyor olmam. Bir süredir de dünyayı değiştirmek gibi büyükçe bir derdim var. Neden mi? Neden olmasın? 🙂 Olsun olsun, sizde yok mu? Olsun, gelin siz de dertsiz devam edin okumaya. Hatta kendinize söz verin, yazının sonunda da dertli olmayacağınıza. Verdiyseniz devam edebiliriz.

İlkokulu köy okulunda okudum. Bir gün, bir öğretmenimizin -ismini unuttum, affetsin- öncülüğünde köyü temizlemeye kalktık. “Herkes evinin önünü temiz tutarsa, her yer temiz olur.” şiarıyla herkese neden yaptığımızı anlatarak dolandık köyün sokaklarını. Şimdi burdan bakınca fark ettiğim şey; teee o zamanlarda insanlar, başkalarını önemsemeye hevesliymiş. Oppss, evet ilk dert "başkalarını önemsemek". Şey öyle, kendini düşünmeden başkalarını önemsemek değil. Şimdiye kadar bunun mümkünatına inanıyorsanız: "sizin canınızı yerim!” ama o iş öyle değil. Öyle diye ısrarcısınız farkındayım, öyle olabilir belki ama öyle değil. Tamam tamam, gelin biz devam edelim.

Bu başkasını düşünme olayı en çok da kendimiz için elbette. Misal o gün köyü temizlememiz belki ailemizin gözüne girmek belki de öğretmenimizin gözüne girmek içindi, olabilir mi? Evet belki ondan sonra çevre temizlensin, dünya kurtulsun içindi. Peki eğer dünya kurtulsun her yer temizlensin diye böyle yaptıysak, köyü birlikte kirlenerek temizlediğim ağabeylerim neden köye bir su birikintisi yapılıp, köyün suyunun hapsedilmesine ve çevreye vereceği zararlara karşı bir şeyler yapmadılar? Ya da o zamanki öğretmenler köyün “temiz” olmasını bu kadar önemsiyorlardıysa, temiz kalsın diye neden çaba sarfetmediler.

Bu sorunun cevabını vermek bana düşmez elbette, onlara soramıyorum da... Ancak görüyorum ki şu an köye kar yağmamasından şikayetçiler, yazın çok sıcak olmasından da yani sonuç olarak iklim değişikliğinden şikayetçiler. Bir o kadar da endişeliler, çünkü artık çocukları var, o köyde yaşamak zorunda olan ufaklıklar. Köyün nufusunda kapladıkları oran gittikçe azalsa da varlıklarına devam etmeye çalışan, sevimli küçük bireyler. Hani şu kendilerine hiç söz hakkı vermediğimiz ve bizim inşâ ettiğimiz bir dünyada yaşamak zorunda kalanlar.*

Hazır iklim değişikliği demişken, o çocuklardan birinin bir kaç kelamını da şuraya iliştireyim. Kesinlikle dert olsun diye değil, umut olsun, inanç olsun diye.


Evet o zamanlar başkalarını önemsemeyenler artık birilerini önemsiyorlar. O zaman da birileri onları önemsiyordu, birileri bizi önemsiyordu ancak bilmemekten ya da sonuçlarını ön görememelerinden bir şeylere seslerini yükseltmeyi tercih etmemişlerdi. Şimdiyse herkes her şeyi bilirken, bildiklerinden çok duyduklarını söylemeyi tercih ediyorlar. Siz öyle olmayabilirsiniz elbette. Evet, çok da iyi anlıyorum sizi, çevre kirli bilgiyle dolu, haklısınız. Bunu kabullenmek bir erdem oldu. Peki o erdemin üzerine koymak gerekmez mi? Evet evet, koyuyorsunuzdur, bir haberi ya da bilgiyi bir çok yerden teyit ediyorsunuzdur. O yüzden burayı bırakıp, devam edelim.

Evet, ne diyorduk, temel dertlerden biri: bir başkasını önemsemek. Tam da girişteki cümle ve bahsini ettiğim dizi sahnesinde olduğu gibi, bilmediğimiz bir şey olabilir mi? Elbette siz biliyorsunuzdur, çay koyacağınızda kardeşinize de koyuyorsunuzdur, kitap alacağınızda ev arkadaşınıza da alıyorsunuzdur, akbil basacağınızda bekleyen varsa yerine basıyorsunuzdur, otobüs durağındaysanız ve hava yağmurluysa hele bir de durak doluysa, çocuklu bir babaya yer veriyorsunuzdur, bunların hepsini ve daha fazlasını içinizden gelerek hem de bir karşılık beklemeden yapıyorsunuzdur. Bir itirazım yok. Sadece bilmeme ihtimalimize karşın biraz detay paylaşsam umarım kızmazsınız, hani maksat paylaşmak… Yok yok, ne demek olduğunu detaylandırmayacağım, haşa sadece bir şeyi bilmeye başladığımız an çok bizle alakalıdır. İş başkasını, biz olmayan bir bireyi, bir bireyi, bireyi düşünmek ise önce düşünerek, sonra bireyi düşünerek, sonra bizi, bizatihi kendimizi düşünerek ve sonra biz olmayanı düşünerek başlasak, bu denklem daha doğru olur mu?

Aynaya ilk baktığımızda kendimizi, sonra diğerlerini görmek... Diğer bir çok farklı ifadeyle aynı cümle elbette tekrar tekrar kurulabilir. Çuvaldızı kendimize, iğneyi başkasına batırmadan bir baksak olana bitene, önce kendimize sonra başkasına. "Dünyada görmek istediğimiz değişikliği” kendimizden başlatsak, önce kendi evimizin önünü temizlesek. Mahallemiz, köyümüz dünyamız daha temiz bir yer olmaz mı? Olur olur, deyişinizi duyuyorum. O halde ekliyorum, bir “meydan okuma” başlatınız. Yeni bir yıla başlarken, kendinizde değiştireceğiniz şeyleri, hayalimizdeki; eşit, adil, sevgi dolu, çocuklarımızla birlikte güzelce yaşayacağımız dünyaya gitmek için bir adım olsun. Evet, bu dünyayı artık birileri getirip önümüze bir tepsiyle sunmayacak. Biz ilmek ilmek, tuğla tuğla inşaa edeceğiz. Çünkü bugünden mutlu değiliz ancak yarın için umutluyuz. Buna katıldığınızı duymakla kalmıyorum. Hissediyorum. Başta kendinize verdiğiniz sözü de hatırlatıyorum.

Bunu dert edinmeyin, bu yaşam biçiminiz olsun, yükünüz değil.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hoş gelişler ola eyyy 2019!

Olamayışın öyküsü...

baştan...