Kayıtlar

Mayıs, 2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Gidenlere...

Resim
Dile kolay; 1 yıl,12 ay,365 gün,8760 saat geçmiş “3-5” ağacın bir kuşağı, bir ülkeyi, bir maziyi değiştirdiği günlerin ardından… Değişmek doğru kelimemi bilmiyorum fakat, şöyle ki bir süredir “doğru” ne bilmiyoruz sanırım… Zira; Yıllarca çocuklar gülsün diye varız dediler, gülüşü güzel çocukların gülüşünü aldılar, Analar ağlamasın gözlerine yaş yakışmıyor dediler, en büyük acılar yaşadı evlatlarını yitiren analar, "Baba" eve “ekmek” getirir dediler, eve ekmek getirmeye giden evladını 264 gün hastane kapısında bekledi babalar, Ki bunlarla birlikte; 15 Yaşında okula gidecekken kendinin kaç katı mezara giden Berkin’e ağıt yakanlar yerine “yuğ” çekenler doğruydu, 19 unda sevdiğini söyleyecekken Ali İsmail sevdiceğine, “Neden öldürdünüz” diyen anneler değil “Nasıl öldürdüğünü” söyleyemeyecekler doğruydu, 19 unda yollara çıkacakken güzel günler için, dönülmez yollara giden -annesini de götüren- Mehmet değil “sokakta ne işi var” diyenler doğru

"Orda" yatanlara...

Resim
Orada yatıyorlar şimdi orada uzaklarda; dingin, sessiz, soluksuz, sonsuz… Siz gideli buralar dingin değil ne yazık ki, Gökler daha bi karardı sanki, o yeşil kırlar artık daha bi sarardı güze nazaran, Yok o eski masmavi göller, yosun bağladı kuyularda taşlar, akmıyor eskisi gibi gürül gürül çağlayanlar, Artık yorgun düşmüş tulumbaların, çekeceği su, rüzgârların yıkacağı ağaç kalmadı artık, Kavak ağaçlarını değnek sanıp kıran çocuklar, söğüt dalından flüt yapacak dedeler, Uzaktalar, gözleri kara ormanlara dalan da yok artık, yıldız kayınca dilek tutanda… Anlayacağınız herkes sessiz, herkes sizsiz, kabuğuna çekilmiş, Dallarda kirazlar kuruyor, karıncalar çileklerle doyuyor, bilemedim ne zaman bahar oluyor… Artık uzak bir çok şey, anılar kadar… PS: “Orda” yatanlara selam ve özlemle… He bi de "sabunluyken ağla"mayınız...

Biraz Soma...

Resim
Yerin derinliklerinde, güneşe hasret yazılan bir öyküydü hayatları. Kömür karasına karışmış alın terleriyle, ekmeklerine karışmış kömür tozlarına rağmen evlerine umut taşıyorlardı. Isınsın diye yeryüzündekiler, daha iyi yaşasın diye çocukları, güneşi görmeyi erteleyenlerdi onlar. Ve biz her gün gördüğümüz güneşin ısısına aldanıp, yüreklerini yakmışız oysaki… O yaktığımız yüreklerin sessiz çığlıklarıyla, o çığlıklara ses olanların gözyaşlarıyla geçen günlerden aklımda kalanlar var, anıları canlandırmak, acıları hatırlatmak olacak belki ama hüzünlerin umuduyla koşmuyormuyduk hep yarına… Sayamadığımız kadar çok acıyı sığdırmadık mı son 11 ay 15 gün 2 saat 44 dakikaya, bu acılara ağlamadık mı sayısız gün ve gece kimseler duymadan, kimselerle konuşmadan… Şimdi bunlardan kalan; Bir gün var aklımda, babasının siyah baretinden renkli bir ev çizen çocuğu gördüğüm, Bir gün var aklımda, çocuğuna doğum gününde almak istediğini hangi parayla alacağını düşünen bir annenin olduğu,

Mesafeler...

Resim
Çok şey var aslında anlatamadığımız değil mi, anlatmaya çekindiğimiz, düşünmeye korktuğumuz, söylemeye dilimizin varmadığı, yaşamayı sadece hayal etmek istediğimiz… ne çok şey var adına uygun sıfat bulamadığımız ya da adını koyamadığımız.. Bazı anlar kimseye anlatmadıklarınızı haykıran şiirler okur, şarkılar dinleriz, çoğu zaman da bu şiir ve şarkılara kapılıp hayallere dalarız… Ama şiirlerin sonunun olduğu, şarkıların melodilerinin bittiği gibi, bu hayallerinde bir sonu ne yazık ki hep mevcut... Tekrar çal tuşu yok şarkılardaki gibi veya şiirler gibi tekrar okunmaya müsait değiller. Sanki kimsenin bilmediği, kimsenin görmediği bir düğmesi varmışta basınca patlamış gibi paramparça oluveren hayaller… Kendimizi korumaya çalışıyoruz yasaklara, tuzaklara, uzaklara sığınarak, yaşanmışlıklarımızın ağırlığından yaşayabileceklerimizin önüne set çekiyoruz-tam da burada küçük bir sır “suyun önüne set çekerken bir gün o suyun setten taşabileceğine dikkat ediniz efenim- nedeni hep muamma..