Kayıtlar

2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Hoşgelişler ola...

Resim
Selam 2016, Umarım keyfin yerindedir, henüz bu dünyaya gelmediğinden sanırım bu daha mümkün. Beni sorarsan 2015,2014… değişen çok da bir şey yok. Gittikçe eksiliyoruz o kadar. Uzun zamandır ufak tefek karalamalar ve birkaç mektup harici çok yazmadım, yazamadım. Yeni yerler gördüm; yazamadım. Yeni insanlar, hepsi birbirinden kıymetli, tanıdım; yazamadım. Yeni bir yaşa adım attım, evet yaşlanıyoruz, yazamadım. Çünkü eskiden kalma, tanıdık acılar o kadar ağırdı ki; yenilikleri yazamadım. Çok ağır, anlıyor musun? Diyorsun ki bunları neden anlatıyorsun bana, haklısın. Ama işte kime anlattıysam, kimle konuştuysam, dertleştiğim onlarca insan olsa dahi, yoktu ki çıkış. Eee sen de hazır gelmemişken geleceğin yeri bil, senden beklentilerimize bi ayık ol diyeyim istedim. Zaten dertleşemem senle zira çok hızlı gideceksin sen de. Zaman aceleci, telaşlı bir çocuk; yaşatmadan kendini alıp gidiyor, ortalığı darmadağın ederek. 2015’e de ayık ol demişim, demesem daha iyiymiş. Onun

Unutma.

Yine de sorayım ben… Nasılsınız? Duyacağım cevapları az çok tahmin ediyorum, zaten diğerlerini de duymak istemiyorum. Neden mi, nedeni çok ama özetle nasıl bulunabilir başka cevap? Sözcüklerin söylemek istediklerimi karşılamadığı olmuştu, şimdiyse…karşılayamıyor. Hangi dilde var karşılığı bu duyguların, bulup getirelim, getirelim ki kendi dillerinde anlamayanlar belki anlar. Zira anlamadıkça duygularımızı karmaşıklaştırıyorlar. Anlamadıkça eriyoruz, anlamadıkça… Sahi bu kadar zor mu anlamak? Mesela; neden yetmiyor üzülmek? Bir öğretmen 9 yaşında yitip giden öğrencisine sormuş, cevabını merak etmesem de size sorayım; Nasıl anlatacak şimdi öğrencilerine “Barış” ı ? "Çocuğum" diyecek, boğazı düğüm düğüm. Tıpkı yemek yerken boğazımıza lokmaların dizilmesi gibi. Gerçekten merak ediyorum şimdi biz nasıl diyeceğiz; Bizle aynı şeyleri söylüyordu. Aynı yerdeydik ama gitti. Barışa inanarak gitti. Barış için gitti. Barış… Sahi bundan sonra nasıl diyeceğiz

Bir soluk...

Her şeyle ilgili bir sıkıntım var. Hiçbir şey her şey olmuyor. Yani tam oluyor diyorum, işte şimdi oldu; Ne ka güzel bir gün ne ka güzel bir gece… İşte gece olunca çöküyor o hüzün. Tam geçerken herşeyin yolundan, bir şey uğruyor ve kalakalıyor. Hani durakta öylesine, nere gideceğini bilmeden oturan bir yolcu olur ya onun gibi. Ne yön var gidilecekmiş gibi, ne yol var yürünecekmiş gibi, öyle gibi değil gibi, yokumsu ama vara yakın. Varmışta göremiyormuşum gibi, olmasını istediğimden tüm renklerin olduğu siyah gibi. Hep öyle gibi, hiç öyle değilimsi. Sahi biter mi bir gün, Geçer mi, Geçiyor mu, İyi olacak geceler ne tarafta, Hangi kestirme daha yakın, Yürüsek varır mıyız, taaaa oracıkta mı, yoksa şuracığa daha mı yakın, Olmaza mı meyli var, oluru mu daha çok seviyor, Gelesi var gibi de annesi kızartma yapmış aklı onda mı kalmış, Biletini almış da uçak rötar mı yapmış, Koşarken ayakkabısının … yok yok bağı çözülüp dökezlememiştir, yüzü iyi mi ?

Olmak ya da olmamak...

Resim
# BesKardesOlmadan da olur, yani oluyor bir şeyler hep başka şeyler olmadan, ama güzel olmak varken ne gerek var bitmeye, ne gerek gitmeye… Hayatımızın orta yerine yerleşmiş klişelerden; "Kaybetmeden bilmeli kıymetini." Aynı klişenin devamında avcumuzun içinden uçup gitmiş balon, sessiz teyyarenin duman izi gibi kaybolur gider gökyüzünde. Sahi; “acıyı hatırlatan elinde kalan ip midir, uçup giden balon mu?” Bir sonu olan yola, bu sonu bilerek girmek, her şeyin bir sonunun varlığını bildiğimizden olsa gerek. Peki bir bitmek, başlamadan gerçekleşmişse; doğmadan yavrusuna isim koymuş bir kedinin yavrusuna doğmayacağını söylemek gibi… Hangi yol çıkmaz bir başlangıca ya da hangi başlangıç beklemez basılmasını play tuşuna. Açmadan çalan şarkılarımız, beklemeden yağan yağmur, akılda yokken var olan… Beklesek de gelmeyen bir yaz varken, beklenmeden olanların bekleyerek olmasını beklemek…bir demli çay, ince belli olsun ! Neyse iki isimden bahsedeyim size;

Duman...

Resim
Bir duman gibi dağılıyorduk gecenin karanlığında, gelmeyen baharı bekleyerek ısınmaya çalışıyorduk, gelmeyenlerin soğukluğu içimizde… Sözcükler düğümleniyordu boğazımızda Birsen abla bizim yerimize diyordu ki “ şarkının nakaratında seninle olmak”, ne uzaktı değil mi, bırak nakaratı ismini bilmiyorduk o şarkıların, nitekim güceniyordu gitarist bize, eşlik edemedik diye, o eşsiz sözlere, evet evet biz yazsak anca bu kadar… Sonra kaybolup gidiyorduk sololarda, gözümüzü açtığımızda dumanlar yükseliyordu sanatçının ellerinden ve bir kez daha ... ! Akıyordu zaman uzak - orda olduğundan şarkıdaki davulun tadı kadar emindim - ve mavi - denizdeki gölgesini kıskanan gökyüzününküyle yarışır-  bir ırmak gibi, lakin bir o kadar serin başucumda. "Vakit kovalar yaşamları..." diyordu, gelmesi zor olsa gerek olunan yerlerden, çağırırken yorulan sesler,ki sesler yollarda kaybolup gidiyordu varamadan… Sonsuzluğa besteleyip geceleri, kurup zamanı boşluğa kalkıp gelmek istercesine

Bak 2015 de geldi !

Resim
Şarkılarrr… Sahi ya şarkılar olmasa ne yapardık ? Mesela düşünün bir yola gidiyorsunuz, uzun bir gece, arabayı kullanan sizsiniz ve haricinizde herkes uyumuş, o zaman açıyorsunuz arkadan yavaşça bir şarkı size eşlik edecek… Mesela bir annesiniz ve uyumayan bir bebeğiniz var-bebekler genelde uyumuyor ve o halleriyle çok tatlılar ancak uyku ihtiyaç size de- açıyorsunuz bir slow şarkı arkadan ninni misali uykuya dalıyor yavrucak. İlkokul zilleri – benim ilkokul yıllarıma denk gelmedi ama- çalınca öyle şarkılı şarkılı daha bi gidesi geliyor derse insanın mesela ya da durun gidesi gelse de gidemiyor bazen insan… Ki o insan daha demincek, 1 yıl geçse de demincek, 15 yaşında, 16 kilo veda ederken hep bir ağızdan –teneffüslerde söylenecek bir şarkı tutturduk- derin bir sessizlikle “Uyu gülüşü güzel çocuk” dedik, öte geçelerde… Sokaklar hep sessiz ve tenhadır, tabi kulaklığınız ve şarkılarınız varsa o sokaklar size sadece gelip geçen karelermiş gibi gelir… Fakat geceyse ve karanl