Aynalarla konuşmalar IV

Bu sefer yine zamanın bir yerlerinde saklanmış biriyle tanıştırmak isterim sizi. Fakat ondan önce gelin kendinize bir çay demleyin, kulplu bir bardağa doldurun, yazının kalanına öyle devam edelim. Hepimizin yaptığımız şeylerden keyif alması önemli.

Kendimizi bir şeyler değiştirdiğimize inandırdığımız günlerden biriydi. Hani, bir yanıyla da inandırmakla kalmıyoruz değiştiriyoruz elbette. Üç arkadaş tarihi sokaklar arasında kaybolup, kendimizi bir pazarın içinde bulduk. Bu pazar tarihin eski zamanlarını görmüş, sur içinde bir pazar. Kemerlerden geçince sizi karşılıyor. Çayıyla, sohbetiyle meşhurmuş. Pazara girer girmez bizi son zamanlarda olduğu gibi mendil satan çocuklardan biri karşıladı, Muhammet. Biz mendil almak istemediğimizi söyledik. Diğerlerinin vermediği bir tepkiyle karşılaştık. Bize kızdı, yükseldi: “Zaten kimse almıyor, ben nasıl para kazanacağım!”. Sitem o kadar haklı geldiki o an ancak yine de mendil almak, onun anını kurtarmaktan başka bir işe yaramayacaktı. Hiçbir zaman da emin olamayacaktık anını dahi kurtardığından. Yine de siteme kayıtsız kalamadım, eğildim.
  • Merhaba, adın ne?
  • Muhammet.
  • Az önce ne dedin Muhammet?
  • Ne diyeceğim, mendil alın dedim.
  • Mendil almayalım ancak açsan gel sana yemek söyleyelim?
  • Aç değilim ama geleyim.
Muhammet’i de yanımıza alıp, arkadaşların önceden bildiği bir kafeye oturduk. Dükkan sahibi, yine diğer yerlerde karşılaşmadığım kadar sakin karşıladı. Muhtemelen Muhammet’i onlar da tanımıştı. Muhammet’e çay söyledik, ortaya yiyecek bir şeyler söyledik. Biraz sakinleştikten sonra hikayesini anlatmaya başladı.

Muhammet, 4 çocuğun en büyüğü, 11 yaşında. Okulu bırakıp gelmiş Türkiye’ye. Bunu “okumayı öğrendim ama devam edemedim” diye anlattı. İçinde devam etmek için ukte kaldığı her halinden belliydi. Fakat beni asıl düşündüren, yaşadığı kendinden çok çok büyükken, soğuk kanlılıkla ve sakin anlatabiliyor olmasıydı. Evlerinin yanına bomba düşmüş, babası bombanın etkisiyle havaya yükselip yere düşmüş. O esnada annesiyleymiş, hemen babasına koşmuşlar. Belini hareket ettiremiyormuş. Yataktan kalkamıyormuş. Annesi de ona ve 2 çocuğa bakmak için evde kalıyormuş. Kendisi ve bir küçük kardeşi ara ara böyle çıkıp bir şeyler satıp eve ekmek getiriyorlarmış.

Muhammet’e yaptıklarımızı anlattık ancak para getirmediği için oralı olmadı. Ben hikayeye o kadar takılıp kaldım ki, yaptıklarımızı anlatma ihtiyacı dahi duymadım. Muhammet çayını içip, işine koştu. O günden sonra neler yaptığına dair haberim olmadı. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hoş gelişler ola eyyy 2019!

Olamayışın öyküsü...

baştan...