Olmak ya da olmamak...
#BesKardesOlmadan da olur, yani oluyor bir şeyler hep başka şeyler olmadan, ama güzel olmak varken ne gerek var bitmeye, ne gerek gitmeye…
Hayatımızın
orta yerine yerleşmiş klişelerden;
"Kaybetmeden
bilmeli kıymetini."
Aynı
klişenin devamında avcumuzun içinden uçup gitmiş balon, sessiz teyyarenin duman
izi gibi kaybolur gider gökyüzünde.
Sahi;
“acıyı hatırlatan elinde kalan ip midir, uçup giden balon mu?”
Bir
sonu olan yola, bu sonu bilerek girmek, her şeyin bir sonunun varlığını
bildiğimizden olsa gerek.
Peki
bir bitmek, başlamadan gerçekleşmişse; doğmadan yavrusuna isim koymuş bir kedinin
yavrusuna doğmayacağını söylemek gibi…
Hangi
yol çıkmaz bir başlangıca ya da hangi başlangıç beklemez basılmasını play
tuşuna.
Açmadan
çalan şarkılarımız, beklemeden yağan yağmur, akılda yokken var olan…
Beklesek
de gelmeyen bir yaz varken, beklenmeden olanların bekleyerek olmasını beklemek…bir
demli çay, ince belli olsun !
Neyse
iki isimden bahsedeyim size;
Nazım
ve Deniz.
Nazım’ı
tanıyorsunuzdur diye düşünüyorum, Nazım Hikmet geldi aklınıza ilk belki. Çokta uzak bir tahmin
değil, ismi Nazım Hikmet Ran ’dan bir dizi karakteri. #BeşKardeş ‘ten biri.
Böyle darlanınca insanın içini açan diziler var bir süredir. Ara ara denk
geliyoruz bu gibi dizilere ve bağlanıyoruz ne yapalım. Çünkü güzel insanlar.
Nazım’ın
bir de abisi var Sait, Sait Faik’in adıymış o da, edebiyat seven bir ailenin
çocukları…
Nazım’la
Sait arasında geçen bir diyaloğu paylaşayım isterim;
“Sait: Nazım lan sen
bilirsin, niye böyle akşam olunca bir hüzün çöküyor insana?
Nazım: Çünkü gün
bitiyor abi. Bir de zaman geçiyor tabi o ürkütüyor insanı. Bitiyor yani. Bir
gün daha bitiyor. Sonuçta bir son var, içten içe biliyorsun bunu. Her akşam o sona
doğru biraz daha yaklaşıyorsun yani. Biraz daha. Biraz daha.
Nazım hikmet ne diyor
biliyor musun abi?
Sait: Ne diyor lan?
Nazım: İnsan diyor,
öleceğini bile bile nasıl yaşar? Ya çıldırır, ya öleceğini unutur.”
Herşeyin
var bir sonu;
Diktiğimiz gül solacak yarın bir gün,
Yazdığımız yazı bitecek birkaç dakikaya,
Çalan
şarkı bitmek üzere…
Ve
bu sonlu çizgiye saklanmış şiirler bir bir çıkıyor karşımıza, karışıp
gidiyorlar yolun tozuna.
Akşamın
karanlığından değil de aydınlığın bittiğinden olsa gerek o hüzün.
Ya
geri gelmezse o aydınlık;
Sahi
güneşte terk eder mi bir gün ?
Az
kalsın unutuyordum Deniz’i.
O
da bir sanatçı, müzik yapan, öyle şarkılar içinde gezinirken denk geldim
kendisine. Çok tatlı bir sesi var. Tanıştığınıza pişman olmayacağınızı umduğum
bir ses bence.
Ve
o da Ahmet Abi’nin dediğini diyor;
“Hep
sonradan…”
***
Bu
nüsha;
Sondan
başlayarak Ahmet Abi’ye, Deniz’lere, Nazım’lara gelsin,
Aklı
sonradan da olsa gelenlere gelsin,
Şuan
köşe başında yün ipliklerinin, terliklerinin arasında sahur yapan Fatma teyzeye
gelsin,
Bardağını
olmayanlar için masaya vuranlara,
Susanlara,
susayanlara,
Uzaklarda aradığımız mutluluklara,
Teeee
oralardan bu yazıyı okuyanlara,
Şuracıkta
demlenen çaya,
Patatesli
sahanda yumurta sevenlere,
Tatil
fotoğraflarını profillerimizden eksik etmeyenlere,
Yaz
okulu yollarından, pamuk tarlalarına,
Doğacak
güneşe, korkmaz Ali’ye,
Yazılmayan
kaderlere, tüm meselenin Olmak ya da Olmamak olduğunu haykıran Shakespeare’e,
Doctor
Who’yu ve uyumağı sevenlere gelsin !
Korkmayanlara
selam olsun…
*Ayrıca sizin de şuna gelsin diyeceklerinize gelsin..
Ve bi öneri bunu diyeceklerinizle arayı soğutmayın hemen sonrasında ona bir mesaj atın ve halini hatrını sorun yani;
*Ayrıca sizin de şuna gelsin diyeceklerinize gelsin..
Ve bi öneri bunu diyeceklerinizle arayı soğutmayın hemen sonrasında ona bir mesaj atın ve halini hatrını sorun yani;
Düşün şimdi şuan aniden hiç beklemediği(n) bir zamanda al telefonu eline korkma gönder mesajı ;)
Yorumlar
Yorum Gönder