Öyle alelade bir gün.
“Bazı anlamlar kelimelere
sığmıyor!”
Bugünde ağzımıza kadar doluyuz,
şükür.
Dünya bitmek üzerine kurgulanmış.
Her şey bitiyor. Kuşlar uçuyor.
Bu kadar sonlu bir yer, burası
dünya bu kadar işte.
Fakat ilginçtir bu sonlu yer tıka
basa yokluk dolu. Zaten gitmek yüklü bir oyunda her bölümde erken Game Over yazısı görmek
için dört nala koşuyoruz.
Anlamı dağ olan “gitmek”
kelimesine hiçbir anlam sığmıyor.
Bugün de diğer tüm günler gibi
birileri gitti. Bir şeyler bitti.
***
Öğle saatleriydi bir video
izledim, Türkiye’nin üzerinde çakan şimşeklerin uzaydan görünüşünü çekmişler.
Sonra dedim ki; Uzaydan buralar görünüyor da, buradan uzay çok uzak. Sonra akşamüzeri
oldu, zaman zaman gelen; dünyayı kurtarma hissi…
Biri çıkıp, karşıma geçip:
“Deniz düşündük taşındık ve artık
yeter demeye karar verdik. Bu kadar saçmalığa şahit olman bizi de ziyadesiyle
üzdü. Bas şu tuşa –bu esnada başında bulunan Harry Potter’daki Seçmen Şapkadan
daha görkemli, daha çılgın şapkadan masmavi bir buton çıkarıyor- her şey
düzelsin. O yürümeyle varamayacağın yere ulaş, beklemekle gelmeyen gemi gelsin,
görmeyi umduğun güzel günler doğsun.” diyecek. Ve püfffff…
*Spoiler: Çıkmadı öyle biri.
Sonra yokuş bitti. Yol düzleşti,
bilir misiniz o hissi? Hani bir haber beklersiniz gelir, bir telefon
beklersiniz çalar, bir… Heh işte o his.
Bu hissi çokça yaşayamıyoruz maalesef;
neymiş efendim beklemeyi seviyormuşuz :P
Caddeye vardım yürürken gözümde
dün canlandı -hava biraz gazlıydı da dün- koşarak gelen insanlar şimdi gayet
sakin, hiç bir şey yokmuşçasına yürüyorlardı aynı yerde, ohhh misss.
-Eski İstanbul resimlerine
bakmıştım, insanlar sakin, her yer yeşil görünüyordu. Ki hava da gazsızdı.
Biber sevmiyorlarmış eskiden herhalde.-
Ve koşturmacanın son durağı,
susmamanın ilk durağıydı. Gözler insana çok şey, sözler insana şey anlatırmış.
Şeyler içinde kayboldum. Bulamıyorum. Tam bulacağım... bi gülme geliyor.
Bir elin parmakları kadar insanla
kahve içtik, sözlerimizle, gözlerimizi karıştırmadık hiç. Zaten kalmamıştı da.
Gitmişti.
Nerden çoğaldığını hatırlamadığım
bu sözler, bu güzel sohbet için teşekkürler. Sohbetteki konu, zaman zaman bir
çok insanın da konuştuğu, “Aga bu dünya nereye gidiyor” çizgisindeydi. Yani
olaylar olaylar!
Sonra dedim ki: Kendimi bir
fanustan dışarı atlamış balık gibi hissediyorum.
Sonra eve
dönerken, otobüs olmadığı için, taksiye bindim, abinin elinde çay vardı bi süre ona söylendi “Fazla
koymuş dökülecek” diye. Durdu, bir kısmını döktü aşağıya, yeşil yandı, geçtik.
Sordu: “Eee hocam, ne olacak dersin?” “Ne ne olacak abi?” “Ya durumlar diyom
hocam, nereye gidiyoz, ne dersin?”. Elimle koymuş gibi konuyu bulmuştum yine.
Dedim ki “Abi valla ben bir şey diyemiyorum. Bir şey diyecek olsam ‘sen ne
bilirsin, eskileri görseydin sen’ diyorlar. Susuyorum.” “Haklısın” dedi abi de.
O hoş sohbetteki arkadaşlar ümitsiz olduğumu düşünüyorlardı, bense gerçekçi.
Abi de gerçekçiydi ama diyorduki “Yav hepimiz insanız. Ne gerek başka söze.”*
Abi dedim yüreğine sağlık! Gelecekse o güzel günler, ben o günleri karşılamaya
abinin taksisinde gideceğim galiba. Gelen atlasın, taksimetre yazıyor.
***
Bu nüsha; Barış'a gelsin. Gelecek
güzel günlere, gelecek gemiye gelsin. Güzeli çağıranlara, güzel söyleyenlere
gelsin. İnananlara gelsin.
Gülüşü güzellere, gözlükleri
güzellere, sevgisi güzellere, sevgisizliği üzenlere gelsin. Kaktüs severlere,
ansiklopedi koklayanlara, hala deftere yazanlara.
Ahmet Abi’lere gelsin. Leyla ile
Mecnun sevenlere, Ben de Özledim diyebilenlere, Küçük Prens okuyanlara, maça gidebilen çocuklara gelsin.
Ve en çok da Taksici Abiye
gelsin.
Yorumlar
Yorum Gönder