Hangi yaşamak ?
Uzun yollara çıktığımız bir yolculuktu belki hayat ama ne
önemi vardıki çocukken...
Tek isteğimizin çikolata şeker yemek olduğu bir dünyamız
vardı en büyük korkumuz annemizin bize şeker vermemesi ya da şeker bitti, çikolata
evde yok denmesiydi. En sevdiğimiz oyuncaklarımızla kurduğumuz yeni dünyalar
vardı, bu dünyalarda mutsuzluğu bilmezdik mutluluğu da çünkü gülerdik hep ama ağlamayı
bilirdik anne terliklerinden, bize hep öğretilerle yaşadığımız günlerde
öğretilerin işe yaramadığı hayal dünyamızla karşılaşırdık, bisikletlerimizle
gezebileceğimiz dünyalarımızın yanında hep bir uçma hayalimiz vardı ve bundandı
uçurtmalara olan bağlılığımız gökyüzünü gezip bize anlatsın diye salardık ipin
ucunu ama hep kısa kalırdı gitmek istediğimiz yerden, her kelimenin büyüklerde
çağrıştırdığı anlamdan çok farklı anlamları vardı lügatimizde; onlar kar yağıyor
deyince kapıları kapatırken biz kar topu oynamaya dışarı koşardık zira yasaklar
hep çekici gelmişlerdi bize bu yüzdende ziyadesiyle fazlalardı. Çünkü büyükler
bilirlerdi yapabileceklerimizin sınırsızlığını. Yaratıcı hayal gücümüzden
kurduğumuz dünya da eğlendiğimiz oyunlar oyuncaklar vardı, yuvarlak tahtalardan
tekerlekler yapardık, tekerleği biz icat etmişçesine keyif alırdık. Bunların
yanında bizden habersiz bize sunulan oyunlar oyuncaklar vardı, o yaratıcı
dünyamıza sınırlar çizen, yaratıcı ve sonradan fark ettiğimiz mutlu dünyamıza
sınırlar koyan, işte tam da burada fark ettik gerçek dünyanın bizden farklı
olduğunu.
Ne miydi gerçek; yiyemediğimiz halde pişirdiğimiz yemekler, süremediğimiz
halde bindiğimiz otomobiller, yıkılmak için kurulan oyuncak evler, öldürmeyen
silahlardı…
Yani aslında biz şuan bağzı çocukların yiyemediği yemeklerin
olduğunu, bir yerden başka bir yere gitmek için araç kullanmalarına gerek
kalmadığını çünkü zaten gidemediklerini, evleri yıkılması için kurmamalarına rağmen
birilerince yıkılan evlerinin varlığını, öldürmeyen değil inadına ölüme sıkılan
silahların hunharca kullanıldığı gerçeğiyle karşı karşıyayız, tüm dünyada..
Böyle gerçeklereyse; çocukken çikolata yemeyi istemek şeker
aramak oyuncaklarımızla oynamak koşmak gülmek gibi standart olanlara benzetip standartmışçasına
bakıyoruz. Sanki Dünyada açlıktan ölen insanların varlığı, okula giderken
vurulan çocukların uyanamaması, yaşam hakları ellerinden alınarak evleri talan
edilen çocukların haykırışları, evlerinde hiçbir şeyden habersiz gürültüye
ağlarken bir anda ölüm sessizliğine bürünen çocukların çokluğu, sokaklarda
yaşamak zorunda kaldıkları için çikolatadan dahi bi haber olan, nerede olduğu
bilinmeyen çocukların olması bizim için sıradanlaşmıştır.
Karanlık sokaklarda kaybolan birşeydir artık sanki yaşamak
bazen güneş vurmasını umarken buluruz kendimizi o sokaklara ama güneşi biz
doğduramıyormuşuzcasına sırtımızı döneriz o karanlığa, ki ihtiyacımızın güneş
yerine hepimizin yakacağı el fenerleri olabileceğini bilmeden.
Şimdi, uzun uzadıya ağlamak istiyorum kendi sessizliğimde
çünkü sesimin ulaşabildiği çocuklar hala çocuklar. Ve o dünyaları hala masum ve
tertemiz. Ki zaten dert onlarla ilgili ama onlar değil ki, bunu fark
edemediğimizden değil mi aslında tüm bu yaşananlar. Tüm bu kaos bir zamanlar
çocuk olduğunu unutmuş çocukluk çocuk nedir bilmeyen bir zihniyetten ötürü
değil mi?
Bugün hala çalışmak zorunda bırakılan, çalışmak zorunda
olan, aç kalan, evsiz, savaş içinde veya açlıkta ölen çocuklar var. Ve bugün
daha fazla bunlar konuşulmasın diye var olan Dünya Çocuk Hakları Günü ! Var
olsun ! Bağzı şeylere rağmen #BarışZamanı !
**********
Bu nüsha sadece ve sadece ÇOCUKLARa gelsin, bugün bu haklarını
kullanamayıp uyuyanından tut da savaşlarda ölenlere, açlıktan uyuyamayanlara
kadar tüm Dünya çocuklarına !
Uyan be çocuk…
Yorumlar
Yorum Gönder