Uzak

Uzaklar hep güzeldi,güzeller hep uzak,sonra ortaya bilinmezler çıktı.Uzaklar uzaklaştıkça güzelleşti,güzellerde böylece hep uzakta kaldı..

Varolmakla ilişkiliydi herşey ya da hiçbir şey çokta uzak değildi yok olmaya, bu yüzdendi yakınların dahi uzaklaştığı bir dünyada uzakların hep ulaşılmaz olmasının normalleşmesi. Gülünçtü belki iletişimin sağlanabilirliğinin bu kadar yaygın olduğu bir çağda, iletişememek kavramı. Her lahza elimizden düşmeyen oldukça akıllı cihazlar meydana çıkmışken bizlerin bu kadar uzak olması akıl kârı mıydı?

Yok be aslında çok normaldi sizce bu, çünkü sizin değer tanımınıza ne ben sığmıştım nede bendeki değer kavramından aldığınız nasip size yetmemişti ya da ben yetirememiştim. Hep diyorum ya uzaklar hep güzel gelmekte bana, bize. Bundan ötürüydü işte iletişimsizliğin sizce normal karşılanması. “Zaten birşey olmaz, ne olacak ki söylemesem, işim vardı…” gibi algılardı ya şekillendiren çünkü iletişim sonradan gelirdi karşı tarafa gitmesi zaman alırdı ya çünkü güvercinler gökyüzünde kaybolabilir, mektuplar henüz dağıtıma çıkmamıştır belki, belli mi olur postacı kaza yaptı belki…

Eee sonuçta uzaklar diye bir yer vardı, gitmeye korktuğumuz ama varlığından emin olduğumuz üzerine şiirler yazdığımız, hayallerimizi üzerine inşa ettiğimiz, soğuktan uzak, şiddetten uzak, uzun yolları, aramayanları olmayan, gözleri gülen insanların sokakları sardığı, rengarenk merdivenlerinden çıkarken yaşı ilerlemişlerin soluklanmaya ihtiyaç duymadığı, denize kıyısı olan, çocukların şekerde yiyebildiği, uçurtmaların vurulmadığı, gülüşlerin akıllara değil yüreklere kazındığı, sevginin haykırıldığı şarkılarda atılan çığlıkların barışçıl olduğu, kadınların yüzlerindeki morların yerini sevgi dolu gülüşlerin aldığı, eşitliğin de eşitçe konuşulduğu insan sohbetleriyle dolu, şiirlerin her yerde şiir gibi okunduğu yazıldığı dinlendiği içselleştirildiği böylece değerli kaldığı, çayın sıcak içildiği soğuğunun kafa yaptığı, yeşilin bol bi o kadarda dirençli olduğu, kuşların uçtuğu… Bir uzaklar vardı aslında ya da olmasına inandık, inanıyoruz!


Bunların ve bir bunlar kadarların daha var olduğu, var olmasına inandığımız bir yerdi orası ya da bi yer değildi çünkü o kadar muammaydı böyle bir yerin varlığı veya varolabileceği…

Ve dedim ya; uzaklar hep güzeldi, güzeller hep uzak, sonra ortaya bilinmezler çıktı. Uzaklar uzaklaştıkça güzelleşti, güzellerde böylece hep uzakta kaldı… Uzak neydi, uzak nereydi, uzak kimdi, uzak kimleydi…

İşte bunlar hep birer muamma olarak geceye ve şarkıların arasına karıştı usulca…

****

Ve bir muamma da bu nüshayı kime ithaf edeceğim lakin tamda burada tüm muammalara gelsin o zaman. Sonra “Uzak”lara gelsin, güzelliklere gelsin, iyiliklere, değere gelsin, yarına gelsin şuana gelsin Mikaile gelsin, güllere gelsin, gülemediğini düşünenlere veya gülüşünü sevmeyenlere gelmesin, gülmeye devam edenlere gelsin, kavramsallığa gelsin, anlamadığım ama hissettiğim şarkılara gelsin, bu şarkıların yazıldığı dillere gelsin, kaybolup bulduğumuz şeylere gelmesin kaybolup bulamadıklarımıza bin selam olsun, uzun uzadıya gidilen yollara ve o yollarda bizi yalnız bırakmayan otobüste ağlayan bebeklere gelsin, demli çaya gelmesin ve son olarak menemen sevenlere gelsin…


Dipnot: Domatessiz menemen olmaz ha ayık olun, eğer öyle bir şey yapıyorsanız da menemen severler adına menemen kelimesini kullanmamanızı rica ediyorum

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hoş gelişler ola eyyy 2019!

Mesafeler...

Olamayışın öyküsü...