Kahve rengi
Yaşamak, boğazına düğümlenmesidir sözcüklerin aslında…
Bahsettiğim susmak gibi bir şey değil aslında, en temelde
söyleyememek. Uzunca gecelere kapıları açıp, güneşli günlerde yağmuru özlemekte
bundan ötürü sanırım. Kar yağsın istemesek de hiçbir zaman, aslında kıştan önce
sonbaharın yaptığı işte kar yağdırmaktı ruhumuza. İmkansızların imkan halini
alması o yüzden baharda daha bir mümkündü sanki ya da hep inanmak istediğimiz
mevsimlerin, evrenin, bize bir şeyler getireceğiydi bu yüzdendi baharda da
Kasımda da aşkın başka olması ama sevenler gününün kışta olması. Ama dedik ya
imkansızlar uzak, uzaklarsa hep güzeldi. Güzel kaldı bize boğazımızdaki düğüm.
Şairlerin yazdığı şiirler mevsim kokarken, yazamadıklarıdır
aslında sevgi kokan, uzak kokan. Kaç yüzyıldır kağıt ve kalemin seviyeli
ilişkilerinden doğan şiirleri okuyoruz ve kaç yüzyıldır bu ilişkinin ileriye
gittiği yerdeki sevgilerden bi haberiz.
Ve habersiz kaldığımız şeylerin yanında aslında o ilişkiler
birer muamma. Şekerli kahve içmeyi severken, şekersiz çay içerdik ve selam
çakardık göçmen kuşlara melodiler eşliğinde dönerken semalarda. İşte bilmezdik
o kuşların gittiği yerleri, ama gözlerimiz görür ve dolardı gitmelerine
uzaklara. Sarı yeşil tarlalarda buğday taneleri ararken hangi buğday tanesi
nerede un ufak olacaktı bilemezdik, ama emeğin verdiği sıcaklıkla unuturduk
onun sonsuzluğunu. Kara kuru bir çocuk görsek yolda bilmezdik onun nasıl oraya
geldiğini ama içimizin cız etmesi yeterdi bizim gözlerimizin dolup yol boyu
aklımızın orada kalmasına. Bilmediğimiz çok şey varken şehre yağan yağmur
herkesi eşit ıslatırdı bilirdik ama ıslananlara ne olurdu…
Nimet sayardık gülüşleri ama sevgi dolu gözler bizi daha çok
ısıtırdı, kış geliyor ısınmaya ihtiyacımız en üst düzeyde, tıpkı sıcaklığın hiç
bitmediğini “gözler” gibi uzaklar da…
***
Şairler şiirler ve melodilere gelsin bu nüsha, İstanbul’a sonbaharla
gelen Yağmurlar’a, Hüsnü abiye, Göçmen Kuşlara, kayan yıldızlara, henüz
doğmayanlara, uyuyan çocuklara, uyanması beklenenlere, direnç çiçeklerine,
papatyalara, nostaljik şarkılara, vapurlarla yarışan martılara, güzel gözlü
bebeklere, köfteci Hamit abiye, ayran severlere, gözlüklülere, gökyüzü
severlere, mavi aşıklarına, gitmenin sadece bir eylem olduğuna inanmayanlara,
kahverengine, kahve altı edilen sohbetlere, sohbetleri doyumsuz insanlara
gelsin…
He bi de “Grapon Kağıtları” okuyanlara sevgilerle…
Yorumlar
Yorum Gönder