Üşümek,sessiz direniş !
Üşüyorum…
Sanırım kendimi bildim bileli üşümek fiilli cümleler hep
kurdum ne yazık ki kurmaya da devam edeceğim.
Çünkü içim hep üşüyor, yokluktan üşüyor, özlemden üşüyor, dünyadan
üşüyor,van dan üşüyor, sokaktan üşüyor, gözlerden üşüyor, çocuklardan üşüyor,
ölüm üşütüyor içimi, uzaklar üşütüyor…
“İnsanlar aynı dilde güler”miş ya bence insanlar aynı dilde
üşür ve aynı dilde ağlarlar. Gözlerinden akan yaşların rengi de dilide yoktur,
tıpkı ölümün olmadığı gibi…
Yavaş yavaş kavrulan sokaklarda uzakların düşlerini kurarak
büyüdük. gözlerimiz hep olmayışları aradı, bakışlarımızda hep olacaklar vardı
ama baktığımız yer hep uzaktı. bu yüzdendi bilinmez ülkelerden gelecek anka
kuşlarını büyütmek düşlerimizde halbuki bembeyaz güvercinler uçururduk ya hep
özgürlüğe…
Ağız dolusu gülmelerimiz olmadı hiç, her gülüşümüzde var
olan burukluk yeryüzünün sınırsız ve acımasızlığıyla paraleldi. Paralel evrenlerimiz
yoktu paralel sevdiklerimiz vardı, üşüyen her çocuk soba yanında patates yemeyi
severdi mesela ama mesele sobaya yüklediğimiz anlamdı, sobasız evlerde kurulan
sobalı düşler ısıttı içimizi ve o düşleri gerçek kılabilme umuduydu
gözlerimizin uzakları araması hep, bundandı uzakların bize hep cazip gelmesi.
Kuşlar üşümesin diye dışardaki talaşlardan yuva yapardık, annelerinin yakmak
için talaş aradığı çocuklar olduğu aklımıza gelince de o talaşları kuşların
uzaklara taşımasını umut ederdik. Dedim ya hep gözlerimiz uzaklardaydı bu
yüzden “uyuyanlar büyüdü biz hep çocuk kaldık”.
17’mizde ip atlamayı öğrendik mahallede kurduğumuz
arkadaşlıklarda bir futbol takımı çıkmadığındandı bu uğraşımız ancak bilemedik
o ipin sadece masum oyunlar için kullanılmadığını işte bakamadığımız uzaklarda “eren”ler
yoktu, onlar hep yanı başımızdaydılar, ip sallar, ip atlar, topaç çevirirdik,
dünyayı topaç gibi çevirdiklerini sananların 17 imizi 18,19,20 ye
çevirebileceklerinden habersiz. Bize yakın Adıkara’ydı dönüşü olmayan bir yerdi
bizim için hep. Gidenlerin hep ezgilerde kaldığı, ağıtların adlarıyla
yükseldiği, sehpalarıyla, kırılan kalemleriyle duyulan bir yerdi, çok yakındı
bir o kadarda uzaktı. Gözleri yaşla dolu anaların vurmaktan dizlerini
çürüttükleri anılarla doluydu adıkara. On yedisini son yedisi yapan,
büyüyememiş fidanları sulamak yerine kesen bir güç vardı. İşte paralel ve mutlu
evrenimiz olsun istemiştik yakın olarak ama, gücü fidan kesmek olan bir evrenle
aynı yeryüzünü paylaşmak zorunda kalmanın verdiği acı duyguyu paylaştık.
Şimdi yüreği üşüyen aileler, bakışları üşüyen yavrular var.
Şimdi fidan kesmenin yetmediğini anlayan, köklü ağaçları kesmeyi kabiliyet
sanan parelel bir evren var. Şimdi barış isterken biz uzaklardan yakınlar
sırtını dönüyor bir bir.
Ama giderken kuş tüyü sehpaya hep umut için atılacak bir
adım değil miydi Gülmek…
***
Bu nüsha içi üşüyenlere ve S”on” 7 sini yeni tamamlamış
fidan severlere gelsin…
Var olsun barış için umudunu yüreğinde bir ateş gibi
taşıyanlar, o ateş ısıtacak üşüyen içimizi, inanmak kafi… Ve bence; Üşümek,sessiz
direniştir !
Yorumlar
Yorum Gönder